Hayat uzun mesafeli, sonsuz bir koşu değil;
Kısa mesafeli ama uzun bir koşu.
Arçeliğin “Çoook çalışmam gerekiyor çoook “ diye ilk reklamı çıktığında, hepimiz çok sevmiştik. Bir süre hepimizin dilinde dolaştı ve çalışma saatlerinde birbirimize takılır olduk. Ama, bugün gerçek yaşantımızdan pay çıkartarak hepimiz 8 saatin üzerinde çalışıyor ve işler hala yetişmiyor !
İşler yetişmiyor, çalışmak gerekiyor !
Bu sözler gerek işveren/yönetici ve gerekse çalışan olarak bizlere yabancı değil... Gün içerisinde belirlenmiş olan yasal 8 saatlik süre içerisinde işler yetişmiyor ise “Hemen mesaiye sarılıp” kurtuluş yolu arıyoruz. Halbuki oturup düşünmek gerek, çünkü bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapıyoruz.
İşler neden yetişmiyor olabilir ?
-
Yetersiz işgücü ile çok iş yaptırma isteği,
-
Çalışanların bilgi yetersizliği yüzünden oluşan hatalar,
-
Çalışanın verimli oldukları saatlerin bilinmemesi,
-
Kısa sürede çok iş yaptırma isteği,
-
Yanlış yapılan günlük planlamalar,
-
Yanlış belirlenmiş proje terminleri/ müşteri talepleri,
-
Oluşabilecek hataları, sorunları hesaba katmamak.
Nedenleri çoğaltmak mümkün, ama önce tüm işverenlerin/ yöneticilerin “Elini vicdanına koyup, kendilerine karşı dürüst davranarak kendilerinden de kaynaklanan hataları ortaya koyacağın söz verip” verimsizlik nedenlerini araştırmaları gerekir.
Normal Süreci Gözardı Etmemek Gerek
Bence yapılan en büyük hatalardan biri; müşteri memnuniyetini sağlamak veya o işi almak adına normal sürelerde ve kar marjlarında yapılması gereken işi daha kısa sürede yapma vaadinin verilmesi. Bu da hem yönetimi, hem de çalışanı yıpratıyor. Çünkü, bir insanın belli bir çalışma kapasitesi ve verimli çalışma saatleri vardır. Bu kişiye göre değişir, kimi insan sabah saatlerinde daha verimli çalışır, kimi insan akşam saatlerinde. O yüzden 8 saatin sekizinde de bir kişiden % 100 verimli çalışmasını beklemek yanlış olur.
Zincirleme Gelen “Fazla Mesai” Hatası
Çalışanlar, nerede ise her gün fazla mesai yaptıklarından bedenen yorgun düşüyorlar. Ertesi gün dinlenememiş bir halde iş başı yaptıklarında, o düşük enerji ile mantıksal düşünme sürecinde azalma olacağı için yapacakları hatalar artar. Olası hataları düzeltmek için harcanacak zaman “fazla mesai” zincirlemesi ile paradoks halinde yine fazla çalışma olarak karşımıza çıkıyor.
Dolayısıyla insan enerjisinin sınırsızlığına inanarak; daha az uyuyor, daha çok kahve içiyor, daha sabırsız oluyor ve sağlığımızı tehlikeye atarak mutsuz ve stresli yaşamların içinde boğuşuyoruz. Ve gün geliyor, yüzümüzde tebessüm edecek, selam verecek enerjimiz kalmıyor.
O yüzden durup biraz düşünmek gerekiyor, enerjimizi nasıl daha verimli kullanmalıyız...
Enerjimizi Doğru Kullanmamız Gerekiyor !
Yüksek performansın ve başarının altında, enerjiyi kullanış biçimi yatıyor. Doğru zamanda doğru miktar, nitelik, odak ve yoğunlukta enerjiyi esas amaçlarımız doğrultusunda kullanmalıyız.
Jim Loehr ve Tony Scwartz’ın “Enerji Kadranı”na göre verimli çalışmanın altında 4 temel enerji kaynağı yatıyor: Bedensel, Zihinsel, Duygusal ve Manevi enerji kaynakları. Bu enerji kaynaklarının ayrı ayrı değil, birlikte sinerji yaratarak doğru kullanılması gerçek potansiyeli ortaya çıkartır.
Enerji kadranına göre en temel enerji kaynakları “Bedensel” ve “Duygusal” enerjilerdir. Bedense enerji yüksek veya düşük olabilir, duygusal enerji ise olumlu veya olumsuz bir insanın olumsuz duygular içerisinde iken olumlu davranması ve yapacağı işten olumlu sonuç alması beklenemez. Onu destekleyen “Zihinsel” ve “Manevi” enerjilerdir. Zihinsel enerji, konsantrasyon ve odaklanmayı ele alırken, manevi enerji hangi koşullar altında olursa olsun, kişinin değerlerine bağlılığı ile karar verme sürecini kolaylaştırır.
Bu şemaya göre kendinize/ çalışanlarınıza küçük bir test yapabilirsiniz; gün içerisinde hangi karedeki duygular sizlere daha yakın ? Şu an ki duygularınız hangi karede olursa olsun, olması gereken enerji kadranın sağ üst tarafıdır. Çünkü; verimlilik, yaratıcılık, ve başarı ancak kadranın sağ üst köşedeki enerji ile mümkün olur ve bunun için çaba harcamanız gerekir.
Bu temel enerji kaynaklarını zaman zaman yenilemeyi de unutmamak gerekir çünkü, “Hayat uzun mesafeli, sonsuz bir koşu değil; kısa mesafeli ama uzun bir koşu..."
|