YETKİSİZLEŞTİRİLMİŞ SORUMLULUK

Davul birinin boynunda, tokmak bir başkasının elinde.


Bir çok şirkette yöneticilerin şikayet ettiği konuların başında “Çalışanların Sorumluluk Almaması“dır. Çalışanların da şikayet ettiği konuların başında “Sorumluluk Verilmesine Rağmen Yetki Verilmemesi”dir. İki taraf da birbirine sitemkar… Peki neden, doğru olmayan nedir ?

Neden Çalışanlar Sorumluluk Almak İstemez ?

Sorumluluk, yükü ağır bir kelime yani doğabilecek sonuçları üstlenebilme cesaretidir. Şirketlerde çalışanların sorumluluk almak istememesini nedenlerini kısaca aşağıdaki gibi özetleyebiliriz;

- Başarısız Olma Korkusu
- Bilgi Eksikliğinden Kaynaklanan “Bahanecilik Yaklaşımı” ve “Bana ne ?” Sendromu
- Bütünsel Bakış Eksikliği
- Kötü Zaman Yönetimi

“Başarısız Olma Korkusu” belki de insanoğlunu en çok rahatsız eden duygudur. Çünkü, ilk okuldan beri hep başarılı olmaya odaklanmış bir toplumuz, başarısızlık karşısında toplum tarafından dışlanmış veya birilerine kötü örnek olarak gösterilmişiz. Halbuki, başarısız olmadan başarıya odaklanmak mümkün değildir. Toplumdaki bu kültür, şirketlerimize de yansımaktadır ve çalışanlar başarısız olma korkusu ile sorumluluk almak istemez. O yüzden şirketlerdeki yönetim anlayışı, “Hoşgörü Kültürü”nü yerleştirmeye yatkın olmalıdır.

Aynı zamanda başarısız olma korkusunun altında yatan bir başka neden de “Bilgi Eksikliği”dir ve bunun getirdiği “Bahanecilik Yaklaşımı” ile “Bana Ne Sendromu ?” dur. Çalışanların bilgisizliği ve ilgisizliği, örgütleri ve toplumları felç eder. O yüzden bu açık mutlaka giderilmelidir.

Deve kuşu misali sadece kendi işimize odaklanıp, olayın bütününde neye hizmet ettiğimizi görmeden empatiden uzak hareket edersek “Ben kendi görevimi yaptım. Bana ne onunkinden ?” değdiğimizde aynı gemide olduğumuz unutmuş ve birlikte batma ihtimalini gözden kaçırmış oluruz.

Hizmetin çarkı dönerken, çarkın her dişlisinin her defasında yeni baştan bilenmesi için zaman yoktur. Hatalardan, çalışanların bir şeyler öğrenmesi sağlamalı ve son dakika acil alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz. Plansız çalışmadan kaynaklanan “ACİL Alışkanlığı”nın sonucunda kısa zamanda hazırlanması istenen raporun, istenen kapsamda olamamasının faturasını niye çalışana mal ediyoruz ? Üstelik o günkü iş planında olmayan bir işi, tüm iyi niyeti ile yapmasına rağmen…

Ve tüm bunlara rağmen sorumluğu alabilme cesaretini göstermiş olan çalışanın yetkileri nereye kadar ?

Yetkiler Yöneticilerle Sınırlı

Yetkiler, yöneticilere verilen en büyük yönetim silahlardan biri… “Düşünün, Satış Pazarlama kadrosuna hedef vermiş, ama indirim yapma yetkisi vermemişiniz. Aynı masada iki rakip yan yana oturmuş müşteriyi ikna etmeye çalışırken rakip “% X indirim yaparım” derken siz “Bir dakika yöneticime sorayım” diyorsunuz ve rakip işi çoktan almış oluyor. Bu durumda sizin bütün çabalarınız boşa gidiyor ve “Sorumluluk alsam ne olur, yetkim olmadıktan sonra.” sitemi ile belirlenen iddialı hedeflere ulaşma şansı maalesef yok. Çünkü, yöneticiler sorumluluğu alanın elini kolunu bağlamış, “rekabet et” diyor, yeri gelince kollarını çözerim misali. Bu yönetim tarzı “Kontrol Bende Olsun” duygusunun gereğidir, ama çalışanlara güvenmeden- hata yapma şansı vermeden ve yetkileri kendinizde tutarak rekabet savaşında her zaman mağlup olabileceğini unutmamak gerekir.

Yetkisizleştirilmiş Sorumluluk Duygusu

Tüm bu yaşadıklarımız “Yetkisizleştirilmiş Sorumluluk Duygusu”ndan başka bir şey değildir.

Çalışanlara sorumluluk duygusu kazandırmak için yönetim olarak yukarıda sırlanan ve iç içe geçmiş dört ana nedenini kendi şirketleriniz için irdeleyip gelebilecek geribildirimler sonucunda iyileştirmeler yapmalı ve yetkileri mutlaka tanımlamalısınız.

Kurumsallaşmanın gereği oluşturduğumuz Görev Tanımlarında pozisyonun Sorumluluk ve Yetkileri ayrı ayrı tanımlanmalı ve bu şekilde bir yönetim tarzı uygulanmalıdır. Yoksa iki taraf da birbirine hep sitem eder durur… Birileri sitem ederken, birileri yol alır…

Yazımı, bu makaleyi tamamlayıcı nitelikte olan Çanakkale Savaşından bir kesit ile tamamlamak istiyorum.

Düşman saldırısına karşı görevini yerine getirmeyen bir komutan, ordusunun mağlubiyetini hangi gerçeklerle izah edebilir ?

“Conkbayırı’na vardık. Bu sırada 261 rakımlı tepeden kıyının gözetleme ve emniyeti ile görevlendirilmiş olarak orada bulunan bir kısım erlerin Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm. Erlerin önüne çıkarak :

- Ne kaçıyorsunuz? dedim….

Şimdi durumu düşünün, ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler 10 dakika dinlensinler diye. Düşman da bu tepeye gelmiş. Demek ki, düşman benim askerlerimden daha yakın….

- Düşmandan kaçılmaz dedim.
- Cephanemiz kalmadı, dediler
- Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.

Erler süngü takıp yere yatınca, düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”

Mustafa Kemal Atatürk

Sema Adalı
     
 
0 Yorum
Yorum Yaz




Firma / Şahıs Adı  
Yorum  
   

Sanalnet