MAESTRO

           Ağır ağır ölüyor ,
        Yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
        Gönlünde incelik barındırmayanlar.

                                                                           Pablo Neruda 

         

Maestro Başlasın...

Işıklar altında nezih bir ortam… Birileri sessizce gelir, yerine oturur. Herkes yerini almış, tek bir işaret bekler.  Ve ilk el hareketi ile büyüleyici ortamı başlatacak olan Maestro (Orkestra Şefi) gelir, hiç konuşmadan selamlar ve tüm ışıklar kapanır.

Çok basit gibi görünen o el işareti ile bir anda büyüleyici bir ortamın içine sürüklenirsiniz. Hiç konuşmadan farklı enstrümanlar eşliğinde, herkesin önünde inci taneleri gibi dizilmiş notalar üzerinden eseri icra ederler. Belli bir disiplin içerisinde, tek bir “çıt” çımadan herkes üzerine düşen görevi yapar.

Bazen eser, sizi sakinliğe götürür, bazen içiniz içinize sığmaz ve melodi ile bütünleşirsiniz. Bir hayranlıkla dinlersiniz eserleri ve tüm bu süreci yöneten Orkestra Şefinin ne yüzünü görürsünüz,  ne sesini işitirsiniz. Ama size, sadece bir iki el hareketi olarak düşündüğünüz o “baton“ çubuğu ile farklı enstrümanları yöneterek mükemmel bir sonuç çıkartır.

Tüm eserler icra edildikten sonra, Orkestra Şefi yine tek bir kelime etmeden dinleyicileri selamlar, orkestrasındaki enstrüman gruplarını takdim eder ve konser biter. Dinleyiciler, büyülenmiş bir şekilde salondan çıkar,  hatta çıkmak istemezler ve alkışlarla “bis yaparak” sanatçıların eseri tekrar seslendirmesi için yeniden sahneye çağırırlar.

Ve siz düşünürsünüz, bu nasıl bir disiplin? Nasıl olur da Orkestra Şefi tek bir kelime etmeden, tek bir söz söylemeden o kadar farkı enstrümanı  bir bütünlük içinde yönetti, birbiri ile uyumu nasıl oldu? Çünkü, eseri icra eden “insanlar topluluğu”, aynı anda el ve zihin koordinasyonu ile birlikte farklı enstrümanlar arasındaki harmoniyi yakalayarak size mükemmel bir müzik ziyafeti sundu.

Senfoni ve Şirket

Mesleki zaaf olsa gerek, bir an senfoni orkestrasını şirket yönetimi ile eşleştirmeden edemiyorum. Tüm şirketler ve yöneticiler gözümün önünden tek tek geçiyor ve “Mutla senfoniye gelmeliler” demeden kendimi alamıyorum.  

Bence, yönetim kavramının en iyi anlatıldığı yerlerden biri. O tutku, o disiplin, o sessizliğin kalitesi ile her bir enstrümanın tınısı size muhteşem dinleti sunmakta…

Senfoni Orkestrası

Adı “Senfoni Orkestrası” olan bir şirket düşünün… Orkestranın tanımını; çok sayıda müzik aleti için yazılmış müzik parçalarını seslendirmek üzere bir şef yönetiminde bir araya gelen çalgılar topluluğu. Ve orkestra çalgıları ses rengi, yapı ve sesin elde ediliş yöntemine göre dört ana gruba ayrılmış. Tahta üflemeli (flüt, obua, klarnet, fagot), bakır üflemeli (trompet, trombon, korno, tuba kornet), telli / yaylı (keman, viyola, viyolonsel, kontrbas, arp) ve vurmalı (timbal, zil, üçgen, tef, davul, piyano, vb.)  çalgılar olacak şekilde organizasyon şemasındaki bölümler gibi yapılanmışlar.

Ana oturma düzeni değişmemekle birlikte esere göre çalgıların sayısı ve konumu, Orkestra Şefinin tercihine göre değişebilir, ama hangi düzende ve nasıl oturacağı önceden bellidir. Orkestra Şefinin solunda birinci ve ikinci kemanlar, sağında viyolalar, viyolonseller ve kontrbaslar yer alır. Yaylı çalgıların hemen arkasında ve ortada flüt, obua, pikolo, klar­net ve fagot olmak üzere tiz sesli tahta üflemeli çalgılar; onların arkasında trompet, trombon, korno ve tuba olmak üzere bakır üflemeli çalgılar yer alır. Vurmalı çalgılar or­kestranın en arkasındadır. Yani ben bu ürünü kaç kişilik norm kadro, kaç makine ve hangi makine düzeninde üretebilirim sorusunun cevabı nettir.

Tüm orkestra üyelerinin önünde kendi çalacağı bö­lümün yazılı olduğu notalar (partisyonlar) bulunur. Or­kestra Şefinin önünde ise tüm partisyonlar vardır ve partisyonlara bakarak hangi bölümde kimin çalacağını izler.

Bu düzen aslında bize (şirketlere) yabancı değildir. Şirketlerimizde, bir ürünün üretilmesi için önce hangi bölümlerde işlem görmesi, hangi süreçlerden geçmesi gerektiğinin tanımlı olması gibidir.  Her bir bölümdeki  pozisyonun (çalgının) ne yapması gerektiği  görev tanımı, prosedür ve talimatlar ile belirlenmiştir. Nasıl Orkestra Şefinin önünde tüm eserin notaları varsa Genel Müdürün önünde  de tüm yazılı dokümanlar vardır ve sürecinin uygunluğunu oradan yönetir ve kontrol eder. Yani kimse size,  “Bana bu eserin notalarını  eksik verdiniz, o yüzden yanlış yerde bastım.” diyerekten yanlış yapamaz. 

Disiplinli Çalışma

Tüm orkestra üyelerinin önünde çalacağı eserlerin notaları ve tüm çalışanların önünde yazılı dokümanlar varsa işin sırrı nerede? Belki de disiplinli çalışmada ve Orkestra Şefinin yönetiminde. Çünkü orkestra üyeleri şirketlerdeki gibi tek bir ürün üretmez,  tek bir eser çalmaz. Dünyaca ünlü bestecilerin farklı eserlerini,  bazen  farklı orkestra üyeleri (konuk sanatçılar) ile icra ederler.  Ve aradaki uyumu sağlamak, harmoniyi yakalamak için Orkestra Şefine büyük görev düşer.

Düşünün, siz şirketinizde bir ürünün üretilmesi için dışarıdan, başka bir fabrikanın operatörünü veya mühendisini geçici  süreliğine ( proje bazlı) alıp hemen ürünün üretilmesini sağlayabilir misiniz? Zor çok zor, gelen kişi “Biz bunun böyle yapıyorduk”  diyerek sizden bir adaptasyon süresi ister. Ama sizin o kadar zamanınız yoktur, müşteri ürünü belirlenen terminde ister.

Bu bize, prosedürlere uygun disiplinli çalışmanın sırrını belki de veriyor. Orkestranın provalarında kimin nerede oturacağı, kaç saat çalışıp, kaç dakika mola verecekleri, provalarda gülüp gülmeyecekleri bile yönetmelikle belirlenmiş durumda. Bu disiplinli çalışma ile şirketlerimizdeki numune denemesindeki prosedürlere uygunluğundan hiçbir taviz vermesi ile eş değer. Nasıl olsa numune / deneme ürünü diyerek işleyişten taviz vermemelisiniz, verirseniz “Tek seferde doğru yapma” ilkesinden de taviz vermiş, gerçek üretim sürecinde bol fireli ürünler üretirsiniz. 

İşin sırrı Orkestra Şefinde mi yoksa... ?

Peki, disiplinli çalışma ortamının yanı sıra düzen yazılı çizili olarak dokümante edilmiş ve herkesle paylaşılmış iken acaba işin sırrı Orkestra Şefinde midir?  Orkes­tra Şefi, tüm orkestra üyelerini rahatça görebileceği biçimde önde, yüksekçe bir yerde durur. Tıpkı bizim Genel Müdürlerimizin odalarının üst katlarda,  üretimi ve giriş çıkışları rahatça görebileceği bir yerde olması gibi.

Bu durumda fark, belki Orkestra Şefinin yönetim tarzındadır.  Orkestra Şefi ellerinin ve kollarının hareketiyle ve bazen “baton” denen ince bir çubukla  orkestrayı yönetirken bizim Genel Müdürlerimiz ses tonu ile şirketi yönetir.  Orkestra Şefi, mü­ziğin hangi hızla çalınacağını, hangi ritmin kullanılacağını, bir çalgının ne zaman yumu­şak ya da canlı çalınması gerektiğini el kol hareketleriyle işaret eder.

Şefin sol eli, orkestraya duyguyu yansıtan elidir. Eğer şef sol elin işaret parmağını dudaklarına götürüyorsa, bu sesin hafiflemesi gerektiğini gösterir. Hangi saz grubunun devreye gireceğini de yine işaret parmağıyla gösterir. Sesin artması gereken yerlerde avuç içi yukarı bakacak şekilde, aşağıdan yukarıya doğru, hızlı ya da yavaş olarak hareket ettirir.

Burada aslında bir beden dili ile kodlu konuşma vardır. Ne güzel değil mi ? Yöneticiniz size hiç bağırmadan size nerede yanlış yaptığını söylüyor. Bugün kaç çalışan Genel Müdürün kızıp kızmadığını anlıyor. Ses tonu yükselince zaten herkes kızdığını anlıyor da,  böyle hiç sesini yükseltmeden kızıp kızmadığını anlayabilmek için onun vücut dilini çok iyi okumanız gerekir. Kızdığında dudaklarını inceden inceye oynatıyorsa, el hareketleri ile masada tempo tutmaya başlıyorsa ve sinirden yüzü kızarıyorsa orada tehlike vardır ve başkalarının yanında parlamadan  “Kaçın” derim.  Bunu hangi Orkestra Şefi tüm dinleyiciler salonda iken yapar, hiç biri… Bizim anlamadığımız el  kol hareketleri ile hatayı engeller veya hissettirmez. Bu durumda ne çalışan incinir ne dinleyiciler kızdığını anlar.

Orkestranın hangi hızda, hangi tonda çalacağı, hangi enstrümanın ne kadar yüksek tonda çalması gerektiği gibi tüm önemli konuları şef yönetiyor. Şef, hem iyi bir yönetici hem de iyi bir dinleyicidir. Orkestrayı yönetirken, aynı zamanda bir dinleyici kulağıyla orkestranın çaldığı melodiyi dinler ve onun hızını, tonunu yönetir. Orkestra çalarken her enstrümanı ayrı ayrı duyup, bir hata varsa bunu fark eder, ama size yansıtmaz.

Düşünün aslında fabrikanın üretim süreci müşterilerin gözü önünde gerçekleşiyor. Şirkette çalışanlar müzisyenler, müşteri ise dinleyiciler. Hata yapma şansınız  hiç yok, olsa da bunu müşteriye hissettirmemeniz gerekir ve mükemmel bir eser / ürün sunarak alkışlar sizin için olmalı. Bugün kaç Genel Müdür böyle bir riskle üretim sürecini gerçekleştirir. Müşteriler, ziyarete veya denetime geleceği zaman  en az 1-2 gün önceden fabrikada sıkı bir ön hazırlık yapılıyor. Hatta, hatalı ürün olsa bile bunu müşteriye hissettirmeden tekrar üretiyor.

“Bir Tutku”dur Orkestra Şefi olabilmek

Bir işi tutku ile yapıyorsanız, orada başarı vardır. Orkestra Şefinin elindeki baton müziğin temposunu yönetir ve siz müziğin coşkusunu da onun vücudundan okuyabilirsiniz. Bazen gözünü kapatır, bazen yerinden zıplayacakmış gibi ayakları yerden yükselerek esere ruh katar. Müzikte hissettiğimiz hüzün de, coşku da, öfke de onun  yönetimindedir. Müziğe canlılık veren ve kişilik kazandıran da Orkestra Şefidir ve o ne kadar coşkulu ve tutkulu olursa, o enerji tüm orkestra üyelerine ve dinleyicilere yansır.

Sizler de şirketlerinizde coşku, heyecan,  tutku ve mükemmel bir sonuç istiyorsanız önce kendi içinizde o heyecanı ve tutkuyu hissetmelisiniz. Mükemmel bir eser çalmanın heyecanını, mükemmel bir ürün çıkarma heyecanı ile aynı tutup müşterilerle onu paylaşmalısınız. O heyecan sizin müşterilerinize yansıdığı an tüm müşteriler “bis” yaparcasına sizin ürünlerinizi talep edecektir.

Sonuç

Orkestra Şefi, tek söz söylemeden, sadece bir hareketiyle yönetmek, kontrol etmek ve eserin hikayesini dinleyicilere tek bir karede bir harmoni yaratarak yansıtmak zorundadır.

Sonuç, bizim yönetim becerimiz hiç müşterinin önüne çıkmıyor. Bizler hatalı ürünlerin tekrar üretimini gerçekleştirerek telafi edebildiğimiz için belki de Orkestra Şefinin yönetim tarzını benimsemiyoruz.  Oysa belki de bir beceridir Orkestra Şefi gibi Genel Müdür olabilmek.

 

 

 


Sema Adalı
     
 
0 Yorum
Yorum Yaz





Sanalnet