SORUMLU`luk Duygusunun DNA`sı MUTASYONA UĞRAMIŞ

Her insan herkes karşısında,her şeyden sorumludur. 
                                                         Dostoyevski


Bugünlerde “sorumluluk duygusu” ile ilgili yaşadığım olaylar herhalde biraz fazla olduğu için klavyenin tuşları kendiliğinden yazmaya başladı.

Sorumluluk duygusu, bir şirkette faaliyet gösteren herkesin, özellikle bölüm yöneticileri ve üst yönetimde olması gerektiğini düşündüğüm bir duygudur.

Sorumluluk

Sözlük anlamı ile kişinin kendi yetki alanına giren yükümlükleri (görevleri) zamanında yerine getirerek olayın sonuçlarını üstlenmesidir.

Tanım, çok net ve anlaşılır. Ancak şirketlerimizde “kendi yetki alanına giren yükümlükler” görev tanımları ile belirlenmiş olsa dahi “A kişinin sorumluğunda olan iş bekliyor.”,  “B kişinin sorumluğunda olan iş de bekliyor, zincirleme bir bekleyiş. Kimse kendi işinin sorumluluğunu almadığı için herkes topu bir başkasına atıyor, “O yapmadığı için ben yapamadım, bekliyorum.” cümleleri çok sık telaffuz ediliyor. Yani zincirleme bir bekleyişin sonunda sorumluluk duygusu “0” olunca sonuç odaklılık “0” oluyor.

Taa ki bir güç itmeye başlayana kadar. O itici güç sorumluluk sahibi bir çalışansa, hatırlatma e-maillerin haddi hesabı yok, ama yine de sonuç “0”. Ve bir an geliyor dış bir gücün ( ya müşteridir, ya patrondur) hareketi ile görevin sahibi kişi “A Bey / B Hanım, bu iş ne oldu, hadi bitirelim, ne olur.”  gibi aslında sorumluluğunuzda olan iş, itici güç ile bir anda zorunluk haline geliyor ve makinenin tüm çarkları dönmeye başlıyor.

Ve siz düşünüyorsunuz, ya ben neden bu insanları iterek, sürekli hatıratımalar yaparak iş yapayım ki, neden enerjimi harcayayım ki? Hatta sorumluluğu üstüne alan da olmayınca ( bölüm yöneticileri dahil) oklar İK Bölüne dönüyor ve “Doğru düzgün adamlar işe almıyorsunuz.”  sitemi ile İK Bölümü de  “Hammadde bu…” diyor. IK’ya bu uyarıyı yapan yöneticiler de, aslında kendilerine verilen işleri zamanında teslim etmeleri için defalarca hatırlatma yapılanlar. J

Mutasyona Uğrama 

Sorumluluk duygusunun itici bir dış gücün hareketi ile nasıl zorunluluk haline geldiğini görüyorsunuz. Aslında ortada bir değişim var ve bu değişim iklim, hava, su, gıda değişikliğinde bir şeylerin ( yetersiz oksijen, yetersiz ışık vb.) eksik olmasından kaynaklanmaktadır. Siz gübre vererek ne kadar güçlendirmeye çalışsanız da mutasyona uğramaya başlamış, hatta yarılamış bile. Yani bir canlının içindeki DNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmeler ile mutasyona uğruyor.

Genetik DNA’da Kodlama Dizilimi

Derin düşüncelere dalmış, nedenini sorgularken bu DNA dizilimindeki değişimin sebebini aslında ailelerin yetiştirme tarzındaki değişiminde buluyor gibi oluyorum.

Toplumu oluşturan en küçük sosyal grup olan ailelerin çocuklarına sorumluluk duygusunu aşılamadan fedakârlığı her konuda kaçınılmaz. Ama bu fedakârlık, uzun vadede her birimiz, özellikle şirketler için çok zararlı.

İlkokuldan liseye kadar: Her akşam anne babalar “Hadi kızım / hadi oğlum ödevini yaptın mı? Yapmadıysan gel beraber yapılım.” diyerek, anne / babalar ödev yapar hale geliyor. Ondan öncesi, hadi yemek saati, hadi uyku saati, hadi şunu giy, üşüme şeklinde sürekli bir hatırlatma mekanizması ile DNA dizilimlerimiz “hatırlatama” üzerine kodlanmaya başlıyor. Yavaş yavaş kodlar yerini güçlendirerek sizin DNA’nız değişmiş ve bu şekilde mutasyona uğramış oluyor.

6 yaşından 18 yaşına kadar 12 yıllık bir DNA dizilimi ile hasbelkader kazanılan üniversite sonucunda kişi size geliyor. Deneme süresi, 6 ay, 1 yıl derken iş yapma şekliniz “ Ahmet Bey, X işini yaptınız mı? Yapmadıysanız, birlikte yapalım müşteri denetimi olacak, Genel Müdür bu raporu acil istedi, bu iş müşteriye yetişecek.” şeklide sürekli bir itme / hatırlatma gücü ile devam ediyor. Aslında 1 hatırlatma da yetmiyor, “Aaa unutmuşum, aaa tamam yaparım.” der geçer. 2-3 hatırlatmadan önce ilacın etkisi zaten görülmüyor, çünkü vücut  “hatırlatmalara karşı” direnç kazanmış. Git gide dozunu arttırmanız gerekir.

Bu günlük iş temposunda bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz, tabii işin tadı tuzu kalmıyor, bu sefer karşılıklı suçlamalar ile “İletişim eksik, Takım Çalışması eksik.” Hadi İK bir eğitim aldıralım… Aldıralım da bu kişilerin DNA dizilimleri bozuk, bir Genetik Mühendisi alsak daha iyi olacak sanki.

Reçetesi

Hastalık belli, teşhis belli, ya reçetesi… Reçete, ailenin küçük yaşlardan itibaren çocuğuna sorumluluk aşılamasında yatıyor ki vücut dirençli olsun. Çalışan, şirkete geldiğinde hastalığı zaten ilerlemiş, kronikleşmiş, yine de ne kadar tedavi edebilirsek.

Sorumluluk duygusunun gelişimi için aşağıdaki 4 tip ilacı alarak, ilaç tedavisini uygulamak gerek:

  • Kurallara uyma

  • Rol Model / Örnek olma ( özellikle bölüm yöneticileri / genel müdür) 

  • Sonuçlarına katlanma

  • Başka insanlara ve onların haklarına saygı gösterme


Bir kişinin sorumluluk sahibi olmasını sağlamak için öncellikle uyması gereken “Kurallar ve Sınırlar Belirlemeli” dir. Tıpkı çocukken, anne / babanızın “En geç saat 20:00 da evde olmalısın “ ile başlayan sorumluluk alma duygusu. Bu kurallar şirketlerde çok net tanımlanmış durumda. Bu kurallara uyulması konusunda IK  Bölümü, bölüm yöneticileri ve üst yönetim hem fikir olmak, tutarlı olmak ve kararlı olmak zorundadır.

Kurallar, herkes için eşit olmalıdır. Siz yöneticiler dahi istisna kapsamına girme konusunda çaba göstermemelisiniz:  “Ama, ben müdürüm” dememelisiniz. Çünkü, sorumluluk aşılamanın bir diğer şartı “Rol Model / Örnek Olmak” tır, çalışanlarınıza örnek olmanız. Siz kendiniz kurallara uymaz, görevinizi zamanında yapmazsanız, çalışan niçin uysun ki…? Tabii sizlerin bir yetişkin olarak böyle davranmanızın temelinde belki de çocukluğunuzdaki rol modellerdir. Siz kolayı çok seviyor olmanıza rağmen “Anne/babanız kola içme oğlum/ kızım” diyor. Kendileri, yemek masasında 1,5 lt.lik kola almış  içiyorsa, siz de doğal olarak, “Madem zararlı siz neden içiyorsunuz.” diyerek tepki gösteriyorsunuz. Kurallar ve uygulamalar kendi içinde, daha yetiştirme tarzımızdan çelişkili, davranış da tutarsız, dolayısı ile kuralların hiçbir inandırıcılığı kalmıyor.

Alınan/ verilen sorumluluğun karşısında yapılan davranışın  “Sonuçlarına Katlanılmalı” dır. Bir şeyi yapıp yapmamanın sorumluluğuna çalışan katlanmalıdır. O kurala uyulmadığı veya o iş zamanında yapılmadığın taktirde “hesap sormalısınız”. Çalışan yaptığı tercihin sonuçlarına katlanmalı,  onun bedelini ödemelidir. Sorumsuzluğun bedelini ödettiğiniz taktirde, bir daha o durumla karşılaşma ihtimaliniz çok düşük. Kırmızı ışıkta geçtiğinizde, trafik cezası öderseniz, bir dahaki kırmız ışıkta ayağınız istemsizce frene basar, aklınıza gelir. 

Kimse kimsenin görevini hatırlatmayacak, bir şeylerin ters gitmesine izin verecek ve o kişinin o bedelini ödemesini sağlayacaksınız. Bedelini ödemediğiniz şeyin hiçbir zaman değerini bilmeyeceksiniz. Çünkü, sorumluk yükü her zaman başkasının üzerine bilinecek, o da şirketinizde en çok sorumluluk sahibi olan kişi olacak, ama şirkette değer görmeyecek.

Bir başka temel kural “Başka insanlara ve onların haklarına saygı göstermek” tir. Aslında çok temel bir görgü kuralıdır. Biri sizden bir şey talep ettiğinde onu zamanında yerine getirmek kadar doğal ne olabilir. Evet, ben senin buna ihtiyacın olduğunu biliyorum ve zamanında yapıyorum demektir. Herkes bu anlayışla hareket ettiğinde, kimsenin işi beklemeyecek, kimsenin işi acil olup öne geçmeye çalışmayacak, diğer bölüm arkadaşına haksızlık yapılmayacaktır.

Evet, reçetede yazan ilaçlar belli. Önemli olan hastanın 3 x 1, bu ilaçları almasıdır.

Etkin bir tedavi süreci için 3 x 1 (bilgilendirme, geribildirim ve hatırlatma) aktif olarak, hasta gözlem altına tutulmalıdır.

  • Bilgilendirme: Kurallar önceden belirlenmeli, sonuçları hakkında yazılı ve sözlü bilgilendirme yapılmalıdır.

  • Geribildirim: Çalışan sorumluluklarını zamanında yerine getiriyorsa, takdir edilerek motive edilmelidir. ( Bugün tüm çalışanların ortak derdi, takdir edilmediğini düşünmeleridir). İstenen davranış yapılmadığı taktirde doğuracağı sonuçlar hakkına geri bildirim verilmelidir.

  • Hatırlatılama: Mevcut sorumluluk yerine getirilmiyorsa hatırlatma sürecine girilmelidir. Yeniden bilgilendirme ve gerebilirim ile bu süreç davranış oturana kadar devam etmelidir. Ancak, bu döngünün 1-2-3 defa tekrarlanmasına rağmen herhangi bir sorumluluk alması söz konusu değil ise bedeli ödenmesi sağlanmalıdır.

Tabi kolay değil kodlanmış bir DNA’yı değiştirmek, sabırlı ve kararlı olmak gerek. Mevlana’nın dediği gibi “Sabret ki her şey hissettiğin gibi olsun. Sabret ki her şey gönlünce olsun.” Sabretmeye gerek kalmaksızın, şirketlerimizde sorumluluk sahibi, hatırlatmaya gerek duymayacağımız bireyler ile çalışmamız dileği ile…



Sema Adalı
     
 
0 Yorum
Yorum Yaz





Sanalnet